top of page

2000'E DOĞRU  dergisinde  gazetecilik  yapan AHMET SÜMBÜL , 24 Aralık 1991 tarihinde Kulp'ta bulunan üç gazeteciden biri...

 

           " 19 Aralık 1991 tarihinde Kulp ve Solhan kırsalında gerillalara ait bir askeri kamp bombalandı. Sanırım, 13 gerilla yaşamını yitirdi. Ve kamp bombalandıktan sonra gerillanın bir kısmı da dondurucu soğukta yaşamını yitirdi. Aralarında kadın gerillalar da vardı.

 

             HEP (Halkın Emek Partisi)  Diyarbakır İl Başkanı Hüseyin Turhallı halk tarafından arandı, kendisine böyle bir olayın olduğunu ve gerilla cenazelerini  almak istediklerini söylediler. HEP'ten bir heyet gönderildi, aralarında Hüseyin Turhallı  ve diğer parti yöneticileri bulunuyordu. Olay, bir gün önce olmuştu, halk ayaktaydı ancak basının haberi yoktu.

 

            Yola çıktık, Lice'yi geçtikten sonra karakolda durdurdular. Lice'den Kulp'a gitmek isteyen halk vardı, onları da durdurmuşlardı. Karakoldan öteye bırakmıyorlardı. Hüseyin Turhallı il başkanı olduğunu, biz de gazeteci olduğumuzu söyledik, bıraktılar. Yanımızda Hürriyet Gazetesi'nin Lice muhabiri Selim Hocaoğlu vardı. Askerler geçişimize izin verdi fakat orada Kulp'a cenazeleri almak için gelen yaklaşık 500 kişi vardı. Biz normal bir otomobil ile karakolu geçip Kulp'a doğru gittik. Kulp'a vardığımızda bize cenazelerin bir kısmının mezralarda bir kısmının ise arazide olduğu söylendi.

 

            Halk, uzun sırıklarla sedye yapmıştı, cenazeleri almak için. 60-80 kişilik grup cenazelerin bir kısmını almış geliyordu. Karın yüksekliği benim göğsüme kadardı. Bombardımanın yapıldığı alana kadar gittik. Bombalamadan kurtulan gerillalar vardı, onlar başka kamplara gönderilmişti. İlk gün 3 erkek gerillanın cenazesi vardı. Bu 3 cenaze Kulp'a getirildi. Halk, cenazelerin Kulp'a getirildiğini duyunca sokağa döküldü. Aksam 5-6 civarı ve karanlıktı, insanlar slogan atıyor ve olayı protesto ediyorlardı. Cenazeler camiiye getirildi, yıkandı ve defin işlemi yapıldı. Yaklaşık on cenaze kalmıştı onları almaya gideceklerini söylediler.

 

            İkinci kez aynı yoldan gittik, biz arabayla gidiyorduk halk ise o dondurucu soğukta yürüyordu. 15-20 km'lik yolda 150 cm kar vardı. 3 cenazeyi daha aldık, kitlenin sayısı da artmıştı. Traktör, taksi ve dolmuşlarla cenazeleri almaya başladık. Kulp'a döndüğümüzde askerler ulaşım olmasın diye  4 panzeri köprüye dizmişti. HEP İl Başkanı askeri yetkililerle görüştü "cenazeleri olay çıkarmadan defnedecegiz" dedi. Fakat, İsmet Yediyıldız (Diyarbakır Alay Komutanı) orada karargah kurmuştu ve söylediği şey şuydu; " Siz Kürdistan Devleti kurmak istiyorsunuz, bu cenazeleri bize teslim edeceksiniz."

 

             Bu görüşmeler saatlerce sürdü. Bunun üzerine HEP İl Başkanı Kulp'a gidip HEP Genel Merkezi'ni olaya el koyun diye aradı. DYP'li vekillere de ulaşıldı, Salim Ensarioğlu o dönem bakandı ve ona ulaşıldı. "Burada bir katliam yaşanabilir, bırakın halk cenazeleri defnetsin, kimse bir taşkınlık yaratmayacak"  dedi. Albay Yediyıldız ise halka cenazeleri bize verip öyle  geçebilirsiniz diyordu. Tabii biz gazeteci olduğumuz için kitleyle halk arasında gidip gelebiliyorduk. Ne olacağını bekliyorduk. Öğleden sonra İsmet Yediyıldız köprünün başına geldi, ben ve  Selim Hocaoğlu birlikte köprüde duruyorduk. Hüseyin Turhallı ise Kulp'ta idi, görüşme yapıyordu. İsmet Yediyıldız yanımıza geldi, elimizde fotoğraf makinası bize "ne yapıyorusunuz burda" dedi. Halkın elinde ARGK bayrağı, PKK bayrağı, yesil-kırmızı-sarı bayraklar vardı. Eliyle işaret edip "çekin bakın bunlari çekin, askerin bir potinini bile çekmeyeksiniz" dedi. İsmet Yediyıldız, yanımızda köprünün üzerinde bulunan görevli yüzbaşına emir verdi;"Tohumuna para vermedim! Geçeni öldüreceksiniz" dedi.

 

             İsmet Yediyıldız ile beraber 15 asker (koruma) vardı, yanındakilerle birlikte Kulp'a döndü. Biz köprünün üstünde bekliyorduk. Kulp'a gitmedik, biz de halkın yanına gittik. Halk halay çekip, slogan atıyordu. Hava çok soğuktu, ateş yakıp ısınmaya çalışıyorlardı. Biz o gece orada bekledik. Hep İl Başkanı yine geldi, izin verilmeyeceğini ama yine de bekleyeceklerini söyledi. 

 

              Gece 11-12 sıralarıydı, yüzlerce araç vardı, kitle oturmuştu, binlerce kişi vardı. Bir grup gerilla geldi, 12 kişiydiler ve askerlerin halkın köprüden geçmesine izin vermedigini görmüşlerdi. Gerillalardan biri oturma eylemi yapanlara "neden gitmiyorsunuz ?" diye sordu. Onlar da askerin geçmelerine izin vermedigini söylediler. O ara bir hareketlilik oldu ve gerillalar köprüye roket atarak yolu açacaklarını söylediler. HEP Diyarbakır İl Başkanı Turhallı, gerillayı zor ikna etti ve gerillalar geri gitti. Yaklasık 45 dk konuştular, arkamızda dağ önümüzde ise Kulp çayı vardı. O gece de orada kaldık.

 

              3. gün, asıl katliamın olduğu gün geldi. Biz gazeteci olduğumuz için dilediğimiz gibi gidip gelebiliyorduk, bize bir sıkıntı çıkarmıyorlardı. Kulp'a doğru gidecektik ki silah sesleri gelmeye başladı, canını kurtarmak isteyen suya atladı. Bir katliam anı vardı. SHP milletvekili Mahmut Uyanık da oradaydı, ona da küfürler ediliyordu. Kitlenin tarandığını gördük fakat geri dönmemize izin verilmedi. Olay, 3 gün sürünce diğer gazeteciler de geldi. 

 

              Aynı akşam Diyarbakır'a döndük, dergiye haber yazacaktım. Lice'den gelenlerin konvoyu bekletiliyordu, onlar da Kulp'a dogru yürümeye başladı. Orada kaç kişinin öldürüldüğünü anlamak, teyit etmek ve böylece haberi de yazmak icin somut şeylere ihtiyacım vardı. İl Jandarma'yı aradım, kendimi OHAL Vali Yardımcısı olarak tanıttım, daha inandırıcı olmak için yüksek bir sesle albayla görüsmek istedigimi söyledim. Albayın Kulp'ta olduğunu belirtip, Kulp'a ait bir numara verdiler. Ben de Kulp'u aradım, telefonu ilk açan bir er olmalıydı. Diyarbakır'dan Ohal Valiligi'nden aradığımı söyledim. Beklettiler biraz ve yaklaşık 5 dk sonra bir subay komutanımız sizinle görüşecek dedi. Telefona Albay İsmet Yediyıldız çıktı. İki gün önce bizi tehdit eden adamla telefonda görüşüyordum. Albay, "Buyrun sayın valim!" dedi. Ben de basının bizi sıkıştırdığını, Kulp'ta neler olduğunu falan sordum. Bana söyledigi şuydu ; "13 teröristi öldürdük cenazeler Kulp Alayı'nda. Yaklasık 60 teröristi de sağ yakaladık" dedi. Terörist dedikleri sivil kişilerdi. Albay'ın söylediklerini dergiye kapak yaptık.

 

             Yaklaşık bir ay sonra Albay benim yalan haber yaptığımı söyleyerek kendisini hedef göstermek suçuyla beni dava etti. Mahkeme günü geldiğinde, albayın böyle bir demeci olmadığını ve benim onu hedef gösterdiğimi iddia ettiler. Ben de Albay ile yaptığım telefon görüşmesini teybe almıştım, sesi kaydetmiştim. Kayıtları hakim ile paylaştım. Albay bana "bu yaptığınız etik değil" dedi. Ben de durumu anlattım, "sivilleri öldürme emrini siz verdiniz, yüzbaşına 'köprüyü geçerlerse vurun tohumuna para vermedik ya' dediniz, insanları öldürdünüz. Bunlar etik de benim sizi Vali Yardımcısı olarak, bilgi almak amacıyla aramam mı etik degil" dedim. O davadan beraat ettik fakat Albay bize kafayı takmıştı. Zaten Albay yaklasık 1 yıl sonra ayrıldı buradan. Jitem'in en yetkin isimlerinin başındaydı, Vedat Aydın ve Musa Anter olaylarında Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanlığı görevini yapıyordu. "
 

bottom of page