top of page

Av. Nahit EREN, 7 kişinin öldürüldüğü 2 kişinin ise yaralandığı ve  faillerin bugüne kadar yargılanmadığı bir davanın vekilliğini yapıyor...

 

    "24.12.1991 tarihinde Kulp'ta hayatını kaybeden gerilla cenazelerinin Kulp'a getirilip defnedilmesi amacıyla toplanan kitlenin İl Alay Komutanı Albay İsmet Yediyıldız tarafından ilçe merkezine sokulmaması ve cenazelerin kendilerine teslimi yönündeki talebine halkın menfi cevap vermesi üzerine, Kulp ilçe merkezinin girişi çevre il ve ilçelerle bağlantısı kesilecek şekilde tutulmuş ve bunun üzerine halk 1 gün Kulp Köprüsü üzerinde bekletilmiş. Ve ertesi gün halkın, ilçeye girmek amacıyla askerlerle girdiği tartışmalar sonucunda askerler tarafından kitleye ateş açılmış. Ve bu ateş açma sonucu 7 sivil hayatını kaybetmiştir, 2 kişi ağır şekilde yaralanmış birçok kişi darp edilmiş.

 

    Daha sonra Kulp İlçe Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir hazırlık dosyası oluşturulmuş. Bu hazırlık dosyasında Albay İsmet Yediyıldız adına soruşturma yürütülmüş ancak her ne hikmetse 1992 yılından 2004 yılına kadar hiçbir işlem yapılmamıştır.

 

     Biz 2004 yılında yakınını kaybeden iki ailenin talebi üzerine Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan dosyaya ilişkin talepte bulunduk. Yaptığımız araştırmalarla 1992'den beri hiçbir işlem görmediği halde dosyanın ortada bulunmadığını öğrendik. Adalet Bakanlığı ile yazıştık, dosyanın akıbeti ile ilgili bir yazışmaydı. Adalet Bakanlığı'nın cevapladığı yazıda; dosyanın Kulp'a gönderildiği söz konusu dönemde Albay İsmet Yediyıldız'ın konumu itibariyle izin için dosyanın kendilerine geldiği ancak dosyanın İl İdare Kurulu'ndan izin almak üzere Kulp'a geri gönderildiği şeklinde tarafımıza bilgi verildi.

 

     Adalet Bakanlığı'nın cevapladığı yazı üzerine yeniden Diyarbakır Cumhuriyet Başcavcılığı ve Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurularda bulunduk. Ve yaptığımız bütün araştırmalarda dosyanın 1992 yılında bir şekilde kaybettirildiğini ve fiziki olarak ortada olmadığını, Albay İsmet Yediyıldız hakkında İl İdare Kurulu'na diğer görevli askeri personele iliskin Kulp Kaymakamlığı'na gönderildiği ancak hem Kulp Kaymakamlığı'nın hem de Diyarbakır İl İdare Kurulu'nun kayıtlarında kendilerine gelmiş olan bir dosyanın olmadığını bildirdiler.

 

     Tabii o dönemin koşulları, yani 1991 ve 1992 koşullarında bölgedeki yargı süreçlerini hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir Alay Komutanı hakkında başlatılan soruşturmanın yok edildiğini, dosyanın ortadan kaldırıldığını da böylelikle anlamış olduk. Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bir noktadan sonra bu tespite, bu kanaate vardığını hissettik. Tabii ortada bir suç var, 7 kişi yaşamını yitirmiş, yaralılar var fakat bir ceza soruşturması yok. Bir hukuk devletinde kabul edilemez bir neticeyle karşı karşıyaydık.

 

     Bunun üzerine biz yeniden o dönemde olay mahalinde bulunan ve gözaltına alınan yaklaşık 50 kişi ile ilgili Diyarbakır'da 1991 yılında DGM tarafından açılmış bir davanın olduğunu farkettik. Olay mahalinde bulunmalarıyla ilgili terör örgütü üyesi olmak suçundan yargılanmış ve beraat etmişlerdi. Biz o dosyadan olay yeri krokilerini, otopsi raporlarını elde ettik. Ve bu dosyadan elde ettiğimiz belgelerle yeniden Kulp Cumhuriyet Başcavcılığı'na şikayet başvurusunda bulunduk. Ve 2005 yılından beri bu dava Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülüyor.

 

     Tabii ortada ilk soruşturma dosyasının olmayışı bir sıkıntıya sebebiyet veriyor. Neticede 1992 yılından 2004 yılına kadar onlarca savcı değişmiş hiç kimse o açık kayda rağmen dosyanın akıbetini bir yere sormamış. 2005 yılındaki yeni başvurumuza istinaden Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı yeni soruşturma başlattı. O soruşturma hâlâ devam ediyor. Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı olay anında görevli olan İsmet Yediyıldız'ın emir komutasındaki Hani, Hazro, Silvan, Ergani komando taburlarının görevli olduğuna ilişkin bir tespitte bulundu. Genelkurmay Başkanlığı'na olay günü orada görevli olan subay ve astsubayların tespitine ilişkin bir yazı yazıldı ve buna cevap verildi. 33 yetkili askerin listesi geldi ve bunlarla ilgili bir fezleke hazırlanıp Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. 7  kişinin ateşli silahla öldürülmesi 2 kişinin yaralanmasından dolayı kamu davası açılması için fezleke gönderildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, fezlekeyi 2010 yılında Kulp'a iade etti eksikliklerden dolayı.

 

     2012 yılında dosyanın zamanaşımı riski vardı. Aradan geçen 20 yıl vardı ve bu ağır insan hakları ihlaline sebep suçun yargılamasız ve sanıklarının cezasız kalma durumu vardı. Biz tekrar müdahele ettik ve bir şekilde bir kısım sanıkların ifadesini aldık dosyayı zamanaşımı riskinden kurtardık. Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmasını ve eksiklikleri tamamlayıp dosyayı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. İsmet Yediyıldız hayatını kaybettiği için kendisiyle ilgili ceza soruşturması yapılamadığından diğer askerler ile ilgili tahkikatı biraz genişletip öyle dava açılacağı bilgisini iletti.

 

     Şu anda dosya Diyarbakır'da bekletilmekte. Ortada bariz bir yaşam hakkı ihlali söz konusu. Düşünün ki silahsız tamamı sivil bir halk kendilerine ait olan gerilla cenazelerini bölgenin dini inançlarına göre defni için talepte bulunurken o dönemdeki paramiliter güçleri, o dönemin kontrgerillasını, Jitem'ini  ve askeri yapısını çok iyi biliyoruz. Bir şekilde halk üzerinde tesir yaratmak, etki yaratmak, sindirmek amacıyla yapılmış bir eylem olduğundan hiç şüphemiz yok.

 

     Bakın dosyada çok ciddi bir bilgi var o dönemde Kulp Cumhuriyet Başsavcısı, Albay  İsmet Yediyıldız hakkında ilk fezlekesini düzenleyip Adalet Bakanlığı'na yolladığında şu tabiri kullanıyor; "İl Valisi'nin hilafına (karşı çıkmasına) rağmen ateş emri veren İsmet Yediyıldız hakkında görevi sırasında adam öldürme suçunun sabit olduğu" şeklinde bir tespit yapılıyor. Silahsız kitle, sadece bir cenaze defni için orada bulunuyor. Kitle üzerine ağır silahlarla adam öldürme kastıyla ateş açılıyor. Orada toplanan kitlenin eylemliliğiyle orantılı bir güç kullanılmıyor. Herhangi bir silah ve şiddet vakası yokken direk halkın üzerine ateş açılması emriyle, silahların sıkılmış olması ve 7 kişinin öldürülmesi çok ciddi bir yaşam hakkı ihlalidir.

 

      Bu dosyanın, asıl emri veren kişinin hayatta olmamasıyla beraber, bu hukuka aykırı emri yerine getirenler de suç işlemişlerdir. O dönemde orda bulunan bütün askeri personeller, o gün hangi silahların kimler tarafından kullanıldığı ve otopsileri var. Ne tür silahlarla öldürüldükleri, yaralandıkları çok açık bir şekilde ortada. Bu dava dosyası Türkiye'nin karanlık dönemine ışık tutacak, yargılanmalarda somut vakalara ve somut değerlendirmelere göre faillerin hak ettikleri cezayı alacaklarından şüphemiz yok."

 

 

 

*** Biz bu görüşmeyi yaptıktan bir süre sonra Av. Nahit Eren, yaşamını yitirenlerin aileleri adına yaşam hakkı ihlali ve etkin soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yaptı.

 

 

 

bottom of page